hürriyet

2.ABDÜLHAMİDİN AKRABALARIM DİYE HİTAP ETTİĞİ KARAKEÇİLİ YÖRÜKLERİNDEN KURULMUŞ ERTUĞRUL SÜVARİ ALAYI




Osmanlı, Türk olduğunu bilmezdi gibi abuk sabuk şehir efsaneleri vardır. Padişahlar yatak odalarının önünde hanedanın mensup olduğu Karakeçili Yörükleri’ni yatırtacak kadar soylarını iyi bilirlerdi.

          İkinci Abdülhamid, kendisinden önceki iki padişah tahttan indirildiği için güvenliğe son derece önem verirdi. Sultan Abdülhamid’in şahsi güvenliğini ise Yıldız Sarayı’nda padişaha bağlı askerlerden oluşan muhafız bölüğü sağlardı.

Saraydaki ordu

              İkinci Abdülhamid Yıldız Sarayı duvarlarının çevresinde, Ertuğrul ve Orhaniye kışlalarını yaptırtıp, 15 bin asker yerleştirmişti. Kışlalardaki askerlerin çoğunluğu Arnavut, Boşnak ve Arap’tı.

             Yıldız Sarayı’ndaki muhafızların içinde en ilgi çekici olanları ise Osmanlı hanedanının mensup olduğu Karakeçili aşiretinden Türkmenler’in oluşturduğu “Söğüt Alayı” idi. Söğüt Alayı 200 kişiden oluşan bir süvari birliğiydi. Sultan, Söğüt Alayı’na alınacak muhafızların, Ertuğrul Gazi ile Söğüt’e gelmiş ailelere mensup, çok iyi ata binen, güzel ahlaklı, beş vakit namazını kılan, kendi işi ile uğraşan, mazbut, yakışıklı ve boylu poslu kimseler olmasını emretmişti. Askerler sakallı veya sakalsız olabilirlerdi.

            Sakallıların sakalı kesilmez fakat bakımlı tutmalarına dikkat edilirdi. Aşiret mensupları İkinci Abdülhamid’in özel muhafızlığını yapacaklarından, hizmetleri sürekli olacak ve memleketleri ile ilişkileri kesilecekti. Bu yüzden muhafız olacakların kendi arzu ve istekleriyle gelmesi önemliydi. Seçilen muhafızlar, emirlere son nefeslerine kadar mutlak itaat edip, padişaha sadakatle hizmet edeceklerine dair Ertuğrul Gazi’nin Türbesi’nde yemin ederlerdi.

Kaya gibi tertemizdiler

                İkinci Abdülhamid’in yıllarca başkâtipliğini yapan Tahsin Paşa, Söğüt Alayı mensuplarını şöyle anlatır: “Yıldız Sarayı’ndaki insanların her çeşidini, ahlaki davranışların her rengini, iyilik ve kötülüklerin her derecesini görmüş bir insan sıfatıyla şunu söylemeyi kendime vicdan borcu bilirim ki, damarlarında Türk neslinin temiz ve mübarek kanı dolaşan bu Karakeçili bölüğünden hiçbir fert, hiçbir şekil ve surette ne şahsen ne de birisine aracı olarak fenalık etmemiş ve fenalığa alet olmamıştır. Bunlar Yıldız Sarayı’na bir kaya gibi girdiler, dönüş zamanı geldiğinde yine bir kaya gibi tertemiz ve lekesiz çıktılar. Allah kendilerinden razı olsun.”

Sultanın hemşehrileri

                  Sul­tan Ab­dül­ha­mid, Ka­ra­ke­çi­li­le­r’­den olu­şan mu­ha­fız­la­rı­na çok gü­ve­nir, Sö­ğüt Ala­yı­’n­dan si­ta­yiş­le bah­se­der ve on­la­ra “öz hem­şe­ri­le­ri­m” der­di. Sul­ta­nın Ka­ra­ke­çi­li­le­r’­e iti­ma­dı her­kes­ten faz­lay­dı. Bu yüz­den her ge­ce yat­tık­tan son­ra İkin­ci Ab­dül­ha­mi­d’­in ya­tak oda­sı­nın dı­şın­da bir ha­re­ma­ğa­sı ve Ka­ra­ke­çi­li aşi­re­tin­den bir mu­ha­fız bu­lu­nur­du. Sö­ğüt Ala­yı­’n­da gö­rev ya­pan as­ker­ler be­lir­li bir hiz­met sü­re­si so­nun­da ter­fi et­ti­ri­le­rek jan­dar­ma kuv­vet­le­rin­de gö­rev ya­par­lar­dı. Mem­le­ket­le­ri­ne dön­mek is­te­yen­ler ise üç se­ne­lik hiz­met­ten son­ra ge­ri dö­ner­ler­di.

Osmanlılar ve Karakeçililer

                  Osmanlılar’ın, Oğuzlar’ın sağ kolu olan Günhan kolunun Kayı boyundan oldukları kabul edilir. Ancak bu mesele tarihçiler arasında derin tartışmalara sebep olmuştur. Tarihçi Paul Wittek, Osmanlılar’ın İkinci Murad’dan itibaren Oğuz şeceresinde şerefli bir yer sahibi olmak için böyle bir geleneğin vücuda gelmesini sağlayan bir harekete sebep olduklarını ileri sürerek, Kayı kökenini kabul etmez.

                 Zeki Velidi Togan ise Osmanlılar’ın bir Moğol kabilesi olan Kayılar’dan olduğunu iddia eder. Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş dönemine ait önemli çalışmalar yapan Fuat Köprülü ise Osmanlı hanedanının Kayı boyundan olduğu fikrindedir. Nitekim Osmanlı Arşivi’nde yapılan çalışmalar sonucunda da, Osmanlı Beyliği’nin kurulduğu bölge civarında (Eskişehir, Bolu, Kastamonu, Kütahya-uşak) Kayı boyuna mensup cemaatlere rastlanmıştır. Osmanlılar, Moğol baskısı sonucu Batı Karadeniz ve İç Ege civarlarına gelip, burada bölünmüş olan büyük bir Kayı aşiretinden ayrılmış bir grup olmalıdır.

ÇEKİRDEK COĞRAFYADAN

            Osmanlı hanedanının mensup olduğu cemaat ise Kayılar’dan Karakeçililer olarak kabul edilir. Bu husus imparatorluğun son zamanlarında tarih yazıcılığına girmiş ve bilhassa İkinci Abdülhamid zamanında ön plana çıkarılmıştır. Fakat bu durumun tarihi gerçeklerle bağlantısı vardır. Prof. Dr. Feridun Emecen’in dikkat çektiği 1673 tarihli bir arşiv kaydında, Karakeçililer’in Söğütlü perakendesinden olduğu belirtilir. Bu bilgi de Karakeçililer’in, Osmanlı İmparatorluğu’nun çekirdek coğrafyasından olduğunu ortaya koymaktadır.

Karakeçililer Ertuğrul Gazi Türbesi’nde

               Karakeçililer her senenin Rebiülahir ayında atlarıyla Ertuğrul Gazi Türbesi’ni ziyaret ederlerdi. Türbede mevlit okuturlar, kurban keserler, çevreye ikramda bulunurlardı. Bu tören Karakeçililer’e mahsustu.

 Karakeçili Yörük Aşiretinin serdarı Hacı Bekir Sıddık Bey’in yaptırdığı sayımda kendisine tabi ve iskan olan Karakeçili köylerinin hane ve nüfus sayılarını tespit ettiğini görüyoruz. Ancak bu tespitlerinde Manisa, Balıkesir’deki gibi yörükler sayım dışı bırakılmıştır. Ayrıca Eskişehir, Kütahya, Aydın, Afyon,Uşak, Bursa, Adapazarı, Kocaeli gibi illerdeki Karakeçili Yörükleri kısmen sayılmıştır. Konar-göçer olarak yaşayanlardan hiç söz edilmemiştir.Buna rağmen İç-Batı Anadolu’da XIX. yüzyılın sonlarında 100’den fazla köy, 2856 hane ve 14521 nüfus ile Karakeçililer’in Osmanlı Devleti’nin en büyük aşireti olduğu görülmektedir.

Karakeçililer

              Karakeçili aşiretine Anadolu’nun birçok yerinde rastlanılır. İç ve Batı Anadolu’daki Karakeçililer Yörük, Doğu’daki Karakeçililer ise Türkmen veya Kürt olarak isimlendirilmiştir. Urfa’daki Karakeçililer, konar-göçer hayat tarzlarından dolayı Karakeçili Kürtleri diye anılmışlardır.


KARAKEÇİLİ VE EGE AGZI
Karakeçili ağzı Ege'nin bütün her yerinde aynı.Savaştepe'nin Karakeçili köylerinde de Dursunbey'in Karakeçili köylerinde de aynı özellikler göze çarpar.Konuşmasından bir kimsenin Karakeçili Aşiretinden olduğu hemen anlaşılabilir.Yalnız bu özellik Balıkesir ili için geçerlidir.Diğer yörük grupları ve manavlar farklı ağızlarla konuştukları için Karakeçililer ağız itibariyle onlara göre daha çok Egelidir.Köyümüzde konuşulan Türkçe ; Uşak,Muğla,Aydın,Denizli,Afyon,Kütahya illerinde konuşulan karakteristik Ege ağzıdır.

Karakeçili Aşiretinin kendine has bir Türkçesi var.Karakeçililerin hemen hepsi bu ağızla konuşuyor.Karakeçili ağzı Balıkesir'in genelinde konuşulan karakteristik ağız özelliklerinden ayrı nitelikte bir ağız.Karakeçili ağzının en belirgin özellikleri Kütahya,Afyon ağızlarında görülebilir.Karakeçililer geldikleri yer itibariyle ( Domaniç - Söğüt)
Balıkesir ağızlarının yerine Kütahya ağzına yakın konuşurlar.


TARİHİN PUSULASI / ERHAN AFYONCU - BUGÜN GAZETESİ

II. Abdülhamit, Osmanlı Hanedanı’ndan geldikleri için güven duyduğu bu Karakeçili aşireti gençlerinden, “Ertuğrul Alayı”nı kurdu. Bunları saray muhafızı olarak görevlendirdi.

Sarayda üslenmiş olan ve tamamı Karakeçili aşireti mensuplarından meydana gelen süvari bölüğünün adı 'Söğüt Alayı' idi. 1899 yılında, alaya 30 yeni muhafız alınması gerekti. İkinci Abdülhamid, asker seçimini yapacak olan sarayın 'baştüfekçisi' Tahir Paşa'ya verdiği talimatta, yeni muhafızların taşımaları gereken özellikleri şöyle sıralamıştı:
Muhafızlar, Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi'nin babası Ertuğrul Gazi ile Söğüt'e gelmiş ailelere mensup, yakışıklı ve uzun boylu olmalıydılar. Sakal konusu önemli değildi, sakallı olanlardan traş olmaları istenmeyecek ama sakallarını bakımlı tutmalarına dikkat edilecekti. Ata çok iyi binmeleri gereken bu askerler, orduda görev yapanlardan yahut ihtiyat sınıfına ayrılmış olanlardan seçilebilirdi. 1897 Osmanlı-Yunan savaşına katılanlar, özellikle tercih edilecekti. Askerlerin arasında, ileride subaylığa yükselebilecek kabiliyete sahip olanların bulunması da gerekiyordu. Seçilecek bu 30 askerin iyi ahlák taşımaları ve beş vakit namaz kılmaları şarttı.

Bu ocak için bestelenen marş

SANCAK MARŞI

Ertuğrul’un ocağında uyandın
Şehitlerin kanlarıyla boyandın
Nice düşman kâl’asına uzandın
Sana selam ey şanlı Türk sancağı
Çırpınarak dalgalanır kanadın
Gökyüzüne çıkmak mıdır muradı
Gölgende can vermek ister evlâdın
Sana selam ey şanlı Türk sancağı

Ey şerefin, büyüklüğün fermanı
Ey kavgalar tarihinin destanı
Seni ister şu toprağın her yanı
Sensiz tütmez Osmanlı ocağı
Sensiz tütmez Osmanlılık ocağı

Hiç yorum yok :